Kötülüğün Cenneti Berchtesgaden

Dağa tırmanan ahşap patikadan, kuşbakışı Berchtesgaden

Ayaklarımın altında buluttan bir yol uzanıyor. Vadiyi örten sisin dünyadan kopardığı dağlar, havada asılı gibi duruyorlar. Öyle heybetli görünüyorlar ki elimi uzatsam dokunacağım. Birazdan sis dağılacak. Gözlerimin önünde yemyeşil, dalga dalga bir enginlik açılacak. Hava keskin bir berraklığa kavuştuğunda, ta uzakta, komşu ülkenin topraklarında yükselen kale burçları bile manzaraya eklenecek. Otuz kilometre ilerideki Salzburg Kalesi’nin burçları… Ve ben, güzelliği içime işleyen bu açıkhava tablosunun karşısında, hem hayranlık duyacağım hem soğuk bir ürperti. Güzellik ve kötülüğün yan yanalığı beni dehşete düşürecek. Milyonlarca insanın ölüm fermanının verildiği, tarihin en büyük soykırımının adım adım planlandığı, dünyayı değiştirecek işgal kararlarının alındığı toprakların; masal güzelliğindeki bir dağ köyü olduğunu düşünmek dehşet verici çünkü. Karşımda açılan, hazin bir manzara artık. Ne kartpostal cazibesi ne içimi tazeleyen dağ havası bu duyguyu değiştirebilir.

Nazilerin Tahtı

Berchtesgaden ve çevresi, Grimm Kardeşler’in masallarına ilham kaynağı olmuş.

Berchtesgaden, bir Bavyera köyü. Almanya’nın en yüksek üçüncü dağı Watzman’a nazır aydınlık bir vadide; yalçın kayalıklarla çevrili zümrüt rengi gölleri ve derin ormanlarıyla, nadir orkidelerin açtığı, her renkten kelebeğin uçuştuğu; dağ keçileri, geyikler ve kartalların yuvası bir doğa harikasının; Almanya Alpleri’nin tek milli parkının kıyısına yerleşmiş, mutlu hayaller uyandıran bir köy. Küçük meydanları, İncil’den sahnelerin resmedildiği fresklerle bezeli tarihi evler sarmalıyor. Ahşaptan oyulmuş süslü pencerelerde, dantel perdeler asılı. Mağaza vitrinleri, Bavyera halk giysileriyle dolu. Kaldırım taşı sokaklar kiliselere, çeşmelere, uçsuz bucaksız dağ manzaralarına açılıyor.
Köyden, yüksek bir dağ tepesi olan Kehlstein’a tırmanan yolu yürürken, geçmişi düşünüyorum.

Almanya’nın Avusturya sınırı kıyısındaki Obersalzberg denilen bu bölge, İkinci Dünya Savaşı tarihinde önemli bir yere sahip: Burası, Nazilerin karargâhı.

On yılı aşkın bir süre boyunca vaktinin çoğunu burada geçirmiş olan Hitler, Berchtesgaden’ı ‘’ilham pınarım’’ diye tanımlarmış. Aradığı ilhamı bulmuş olmalı zira Kavgam’ın büyük kısmını buradaki evinde yazdığı söyleniyor. Nazi Partisi’nin karış karış satın alıp yerleştiği köy ve çevresi; yalnızca Hitler’in değil, Hermann Göring ve Joseph Goebbels gibi partinin ileri gelenlerinin de uğrak yeri. Nesillerdir burada yaşamış olan ahali; evlerini ve işyerlerini satmaya zorlanıp uzaklaştırıldıktan sonra bölge Almanya için neredeyse Münih’ten bile daha etkin bir yönetim merkezi haline gelmiş. Öyle ki Hitler’in ‘’Berghof’’ ismiyle anılan ve bir zamanlar ahşap verandalı, sade bir dağ kulübesi olan evi, zaman içinde Windsor Dükü’nden Mussolini’ye devlet başkanlarını ağırlayacak bir malikâneye dönüştürülmüş. Kendini her zaman bir ‘’sanatçı’’ olarak gören Hitler’in, evin mimarisini bizzat tasarlamış olduğu da bir başka bilgi.

Dağ gölü Köningsee’nin kıyısında, tarihi St. Bartholoma Kilisesi

Berghof artık yok. Nazilere ait diğer binalarla birlikte, 25 Nisan 1945’te, İngiliz savaş uçaklarınca yerle bir edilmiş; Hitler’in intiharından beş gün önce. Bundan yedi yıl sonra ise Alman devleti, Neo Naziler için bir mabet haline gelmesini önlemek amacıyla, yıkıntıları imha kararı almış. Berghof’un bulunduğu yer, bugün Avrupa’nın en manzaralı golf sahalarından birinin parçası. O günlerden geriye kalan tek yapı, ‘’Kartal Yuvası’’ diye bilinen ve epeydir bir restoran olarak hizmet veren Kehlsteinhaus. Bavyera Alpleri’nin en yüksek doruklarından birinde bulunan bu anıt bina; sarp bir kaya duvarı üzerinde inşa edilmiş. Bulutsuz havalarda 200 kilometre uzağa kadar açılan engin bir panoramaya sahip. 1850 metreden dünyayı seyreden Kartal Yuvası, Parti’nin Hitler’e ellinci doğumgünü hediyesi. Dünyaya hükmetmeyi aklına koymuş bir adam için kusursuz bir hediye! Hitler’in devlet başkanlarıyla çay içtiği, diplomatları ağırladığı bina, özel bir kutlamaya da tanıklık etmiş. Hitler’in son sevgilisi Eva Braun’un kızkardeşinin düğününe.

Eva Braun, Hitler’in en ünlü sevgilisi olarak biliniyor ama ilginç olan, birlikte intihar etmelerinden önce, hayattayken Alman toplumu tarafından hiç tanınmamış olması. Gün yüzüne çıkan fotoğraflarının çoğu, Eva Braun’un Berchtesgaden’da geçirdiği günlere ait. Oysa Berchtesgaden, Hitler’in hayatında çok daha önemli bir aşk hikâyesinin; ‘’en çok sevdiğim kadın’’ dediği Geli Raubal ile yaşadığı hikâyenin mekânı.

Karanlık Bir Aşk Hikâyesi

John Toland’ın kitabı, Hitler hakkında yazılmış en kapsamlı biyografi

İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük kötülüklerden birinin mimarı Hitler. Yalnızca Almanya’yı değil, Avrupa’yı enkaza çeviren adam. Eli kanlı bir diktatör. Pulitzer ödüllü tarihçi John Toland’ın kaleme aldığı ve Hitler hakkında bugüne kadar yazılmış en kapsamlı biyografi olarak nitelenen Adolf Hitler: The Definitive Biography, patolojik narsist bir adamın portresini sunuyor. Elbette hiçbir insanın öyküsü yalnızca o insanla sınırlı değil. Kitap, Hitler’in hayatına girmiş, günahlarına ortak olmuş, onu var etmiş nice insan öyküleriyle de dolu. Bir de Hitler’in mahvettiklerinin öyküleriyle.

Hitler ve hayatının aşkı Geli Raubal

Geli Raubal da onlardan biri. Hitler’in ‘’Ben yalnızca onu sevdim’’ dediği Geli. Dikkat çekecek kadar uzun boylu, dikkat çekecek kadar güzel. Kimilerine göre hayat ve neşe dolu. Kimilerine göre hırçın ve geçimsiz. Berchtesgaden’daki evin bakımını üstlenmek üzere annesiyle birlikte Hitler’in yanına yerleştiğinde 18 yaşındaymış. Hitler’den yirmi yaş genç. Kapalı kapılar ardında yaşanan tuhaf ve karanlık bir aşkın nesnesi. İlişkiyi, esas tuhaf ve karanlık kılan ise Geli’nin Hitler’in yeğeni olması. Hitler, Geli’nin annesi Angela’nın erkek kardeşi.

Aralarındaki ilişkinin ne zaman, nasıl başladığı bilinmiyor. Bilinen, Hitler’in Geli’yi bir an bile yanından ayırmadığı. Çok sevdiği Berchtesgaden, Geli ile birlikte Hitler için bir mutluluk vahasına dönüşüyor. Çevredeki göllerde yüzmeye gidiyorlar. Sabahtan akşama kadar dağ yürüyüşlerinde kayboluyorlar. Seyahat ederken bile Geli’yi her yere yanında götürüyor Hitler. Onu şımartmayı seviyor ama bir yandan da kıskançlıklarıyla öyle sıkboğaz ediyor ki genç kız bir süre sonra Hitler’in tutsağı haline geliyor. Artık Geli’ye her şey yasak. Ne dilediği gibi giyinebilir, ne dilediğiyle görüşebilir. Yanında Hitler’in görevlendirdiği refakatçi olmadan sokağa çıkmasına bile izin yok! Dört yıldan fazla devam eden ağır baskı, bir Münih ziyaretinde sonlanıyor. Geli, Hitler’in silahıyla kendini kalbinden vurup öldürdüğünde yalnızca 23 yaşında.

Tarihin Alaborası

Köningsee çevresindeki manzaralı banklar, gölü yürüyerek keşfetmek isteyenler için birer armağan.

Berchtesgaden’da her akşamüzeri uğradığımız küçük bir pastane var. Elma, tarçın, badem, kakao, vanilya, karamel… Ne zaman önünden geçsek; ılık, mutlu kokular bizi içeriye davet ediyor. Pencere kenarındaki masalardan birine oturup bir yandan iştahımızı doyuruyoruz bir yandan köyün en güzel meydanını seyrediyoruz. Benim favorim germknödel denilen bir Bavyera lezzeti. İçi erik reçeli ile doldurulmuş, mayalı hamurdan, bol tereyağlı pofuduk bir hamur tatlısı. Öyle doyurucu ki tek başına bile ana öğün yerine geçebilir. Ama seyahatlerin iştahı özgürleştiren bir yanı var; ben de her lokmada bu özgürlüğün tadını çıkarıyorum.

Pastaneyi bunca sevmemizin tek sebebi doyumsuz tatlı ziyafeti değil; müşterilerin bizim gibi turistlerden çok buralı insanlar olması da hoşumuza gidiyor. Üç gün üst üste rastlaştığımız yaşlı adam da o müşterilerden biri. Bastonuna yaslanmış, kısa adımlarla meydanı yürürken görüyorum onu. Üzerinde ekose yün ceketi, başında tüylü şapkasıyla içeri giriyor. Al yanaklı garson kadınla konuşurken senli benli bir halleri var; belli ki çok eskiden tanışıyorlar. Göz ucuyla izlerken, zihnimde onun için hikâyeler arıyorum. Kimdir bu adam? Burada mı doğmuş, burada mı büyümüş? Çocuk haliyle Berchtesgaden sokaklarında koştururken Hitler’e rastlamış mıdır? Ya da Hitler’in kolunda Geli’ye? Koyu Nazi bir ailenin çocuğu belki. Belki de Naziler yüzünden heba olmuş ailelerden birinin oğlu. Tarihin alaborasında, hayata dair neler öğrenmiş; nasıl bir insan olmuş… Merak ediyorum.

Berchtesgaden’dan ayrılıp Salzburg’a doğru giderken, yol kenarındaki bir pano dikkatimizi çekiyor. Panoda, Suriyeli iki mülteci çocuğun fotoğrafı var. Taksi şoföründen söz konusu duyurunun mülteciler için açılan bir yardım hattının tanıtımı olduğunu öğreniyoruz. Berhtesgaden’a komşu köylerden biri olan Freilassing ve civarı, Almanya’nın kabul ettiği ilk mültecilerin yerleşim bölgesi. Yokluğun ve ölüm korkusunun çaresiz bıraktığı nice insana, gelecek hayali vaat eden bir sığınak… Masal güzelliğinde bir başka Bavyera köyü.

Bavyera Alpleri’nden bir Katolik kilisesi

Sabah güneşiyle yaldızlanan ormanın arkasında, dağlar yükseliyor. Berchtesgaden git gide uzakta kalırken, dağlardan sonsuzluğa uzayıp giden manzarayı hatırlıyorum. Güneşte, rüzgârda, en sert fırtınalarda dimdik duran; hep orada olan dağlar. Tarih kadar eski dağlar… Geçmişin hüznü ile içime işleyen manzaranın, hayatın bugününde, mülteci çocukların gözlerine görünecek olduğunu düşünmek, karanlığı dağıtıyor. Berchtesgaden, hafızama aydınlık bir fotoğraf olarak yerleşiyor.