Bir Tarihçi ile En Güzel Kitaplar Üzerine

Tarih, en sade tanımıyla, bizim hikâyemiz. Geçmişin ve insanlığın hikâyesi. Tarih okumaya duyduğumuz merak ise -ister tarihi romanlar, ister tarihçiler tarafından kaleme alınmış çalışmalar olsun- bir ölçüde, insan olma macerasını anlama gayretimizin parçası.

Kendi adıma, tarihi en çok edebiyatta bulmayı seviyorum. Küçük Kadınlar’dan Küçük Şeylerin Tanrısı’na, Savaş ve Barış ’tan Yüz Yıllık Yalnızlık ’a, Ruhlar Evi ’nden İngiliz Hasta ’ya, Fransız Teğmenin Kadını’ndan Bir Geyşanın Anıları ’na; Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Kemal Tahir’e, Sevgi Soysal’dan Orhan Pamuk’a; kişilerin özel hikâyelerini, insanlığın büyük hikâyesi içinde anlatan romanlar, benim dünyamda ayrı bir yere sahip.

Çok sevdiğim bir başka şey ise aklına ve edebiyat zevkine güvendiğim insanlarla kitaplar hakkında konuşmak. Bu hevesle karar verdim; fırsat buldukça, hayatın farklı alanlarından kitap kurtları ile kitap sohbetleri yapacağım.

İlk konuğum, hayatımda özel yere sahip bir kadın. Ta çocukluktan beri tanıyıp sevdiğim, hayranlık duyduğum biri; İklil Selçuk. İklil bir tarihçi. Özyeğin Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde görev yapıyor. İzmir Amerikan Lisesi’nin ardından ODTÜ’de, Ekonomi alanında lisans eğitimi alırken, iktisat tarihine duyduğu ilgiyle Bilkent’te, tarih yüksek lisans programına devam etmeye karar vermiş. Doktora düzeyinde çalışmalarına Kanada McGill Üniveristesi’nde başlayıp, doktorasını Harvard Üniversitesi Tarih ve Ortadoğu Çalışmaları alanında ve Osmanlı Tarihi konusunda tamamlamış. Türkiye’ye döndükten sonra çeşitli üniversitelerin ekonomi ve tarih bölümlerinde dersler vermeye başlamış. ‘’Benim için en büyük mutluluk, öğrencilerime tarihin ezber olmadığını, tarihte tek bir doğru ya da anlatı bulunmadığını göstermek’’ diyor, İklil. Onun öğrencisi olmak isterdim. Öğrencisi değilim ama arkadaşı olarak tarih, edebiyat ve kitaplar üzerine bir sohbete davet ettim, İklil’i. Romanlarla başladık, tarihe geçtik; çocukluk kahramanlarından bugünün kahramanlarına, Asteriks’ten Game of Thrones’a uzun uzun konuştuk. İşte en sevdiği kitaplar, yazarlar ve tarihçilerle, bir tarihçinin anlattıkları…

Bugüne dek okuduğun en iyi tarihsel romanları hatırlamanı istesem, hangilerini sayarsın?

‘’En iyi’’ iddialı bir sıfat. En iyi deyince hemen klasikler çağrışım yapıyor bende. Charles Dickens’tan İki Şehrin Hikâyesi demek istedim şimdi. Bu roman, Devrim Fransa’sı ile aynı dönemde İngiltere’deki farklı havayı yansıtarak ayrı bir derinlik kazanıyor. Bu iki ülkenin demokrasi ve modernleşme yolundaki başat ama aynı zamanda birbirinden çok farklı patikaları, İki Şehrin Hikâyesi‘nde beni çeken unsurlardan.

beş şehirGeçmiş dönemlere ışık tutan romanlar, hatta tarihte geçen fantastik romanlar ve denemeler dâhil olmak üzere daha geniş düşündüğümde ise hatıramda daha zengin bir seçki canlanıyor. Unutamadığım eserlerden Peyami Safa’nın Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda, aşk acısı ile kronik hastalığın acılarının bir sarmal gibi iç içe geçerek yükselmesi; Vedat Türkali’den Bir Gün Tek Başına‘da, 27 Mayıs ve 1970’lerin Türkiye’sinde devrimciliğin anlamı; İhsan Oktay Anar’ın Osmanlı Dönemi romanı Suskunlar’da, gerçeküstü olayları mizahi aktarımı; Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir‘i ve Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı’sındaki nakkaşlık, minyatür ve Batı tarzı resim sanatı ile Doğu geleneğinin ilişkisi ilk aklıma gelenler. Benim Adım Kırmızı’nın benim açımdan özel bir anısı var. Kanada’da, İslam Tarihi alanında doktora çalışmalarımı sürdürdüğüm sırada Maveraünnehir ve Herat gibi şehir ve bölgelere ait efsaneler zihnimde canlıyken yayımlanmıştı, Benim Adım Kırmızı. Kitabı alıp bir solukta okumuştum. Orhan Pamuk’un romanlarını da tarihsel roman olarak niteliyorum. Bu eserleri yazarken, titizlikle sistematik tarih okumaları yaptığı hissediliyor.

Dünya Edebiyatı’ndan aklında kalanlar neler?

kefaretIan McEwan’ın Kefaret’ini ve Lisa See’den Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesi’ni çok sevdiklerim arasında sayabilirim. Kefaret’teki karmaşık aile trajedisinin savaş trajedisi ile iç içeliği, devasız aşk öyküsü, okurun zihnine çekiç gibi inen finali, hikâyenin 1920’lerden ta 90’lara uzanması beni etkilemiştir. Kar Çiçeği’nde ise 19. Yüzyıl’da yaşayan iki Çinli kadının ayaklarıyla birlikte kaderlerinin de bağlanması anlatılır. Arka planda, dünya tarihinin en kanlı isyanlarından biri olan Taiping Ayaklanması ile zulmün hem kişisel hem toplumsal yansımaları vardır.

Kar Çiçeği ve Sırlar Yelpazesi benim için de unutulmaz romanlardan biri. Sen anlatırken, yıllar sonra bile zihnimde bir film gibi canlandı. Romanlar bir yana, tarih meraklılarına roman tadında tarih kitapları önermeni istesem neleri seçersin?

reşat ekremHiç tereddütsüz Reşat Ekrem Koçu’nun eserlerini tavsiye ederim. 1905 doğumlu Koçu, dışlanmışların, aykırıların, göz ardı edilmişlerin hikâyelerini, kaynaklara dayanarak tadına doyulmaz bir dille anlatır. Esircibaşı, Patrona Halil, Kösem Sultan, Eski İstanbul’da Meyhaneler ve Meyhane Köçekleri, Erkek Kızlar, Dağ Padişahları, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Tarihimizde Garip Vakalar, Yeniçeriler, Fatih Sultan Mehmet… Koçu, Kuleli Askeri Lisesi, Pertevniyal ve Vefa Lisesi’nde tarih öğretmenliği yapmıştı. Cumhuriyet yıllarındaki çok değerli edebiyat ve tarih öğretmenlerinin bu geleneğe sahip liselerde görev yaptığını da bu vesileyle hatırlayalım. Ahmet Hamdi Tanpınar da aynı şekilde Kadıköy Lisesi’nde edebiyat öğretmeniydi. Lise çağlarında bu öğretmenlerle tanışan öğrenciler ne şanslıymış!

Edhem Eldem’in yeni kitabı Mitler, Gerçekler ve Yöntem – Osmanlı Tarihi’nde Aklıma Takılanlar, tarihe ilgi duyan okuyucuyu hemen yakalayıp sürükleyecek türde. Bu makaleler toplamında, Edhem Eldem’in münferit belgeler sunduğu ipuçlarından yola çıkarak, dedektif gibi iz sürüp makro sorulara ulaştığı ve bu sorulara cevaplar önerdiği birbirinden keyifli konular bulunuyor.

Carlo Ginzburg’un 1976 yılında kaleme aldığı Peynir ve Kurtlar, 16. Yüzyıl İtalya’sında yaşayan sıradışı bir değirmencinin Katolik Engizisyonu’na kafa tutmasını, o dönemin köylüsünün zihin dünyasını yansıtıyor. Adamın akıbetini hiç sorma! Merak edip okuyacaklara kalsın.

Robert Darnton’un Büyük Kedi Katliamı, Aydınlanma Çağı Fransız toplumunun, kedilere yapılan işkenceden aldığı keyif gibi günümüzde bize aykırı gelen ama o zamanın düşün dünyasını tanıtan çarpıcı konular işliyor. Büyük Kedi Katliamı da Peynir ve Kurtlar gibi artık klasikler arasında.

mitler.JPGEbru Aykut, Nurçin İleri, Fatih Artvinli’nin editörlüğünde yayımlanan Tarihçilerden Başka Bir Hikâye‘de tarihçiler, edebiyatla tarih arasındaki ince çizgiyi iyice bulanıklaştırıp kurmacanın olanaklarını da kullanarak tarihte yaşamış kişilerin hikâyelerini anlatıyorlar.

Şükrü Ilıcak’ın Jonathan Varjabedian ile yayımladığı Sevgülü Oğlum Garabed – Mektubun Okudum, Ağladım, Güldüm, 1912-13’te, Kayseri’den Amerika’ya göçen Ermeni bir ailenin geride kalan yakınlarıyla, Ermeni harfleriyle Türkçe yazışmalarını içeren mektuplara dayanarak, I. Dünya Savaşı ve beraberinde gelen felaketlerden önce Anadolu halklarının ortak yaşamına ışık tutuyor.

Yeme-içme kültürü ve tarihiyle ilgili Özge Samancı’nın Yeni Yemek Kitabı, Osmanlı Mutfağı (Arif Bilgin ile), Kadim Lezzetler (Sibel Özilgen ile) çalışmalarını tavsiye ederim. Ayrıca popüler tarihe merak duyan herkese, Toplumsal Tarih ile Yemek ve Kültür dergilerini düzenli takip etmeyi öneririm.

Bugünün siyasi liderlerine okumaları için bir tarih kitabı önerecek olsaydın, seçimin ne olurdu?

Herhalde siyasilerin bir konuda tarihsel bilinç edinmeleri için onları yönlendirebilme lüksüm olsaydı, kesinlikle çevre tarihi ve dünya tarihi okumalarını isterdim. Çevre problemi, günümüzün en çarpıcı meselesi. İklim ve çevre tarihi okuyan bireylerin, insan eliyle dünyaya verilen zararı daha sağlıklı bir perspektife oturtabileceğini düşünüyorum. Bu anlamda Mark Elvin’in, Çin’de tarım alanlarının genişlemesinin, hayvanlar ve insanlar dahil olmak üzere çevreye etkilerini anlattığı The Retreat of the Elephants – An Environmental History of China (Fillerin Çekilmesi – Çin’in Çevre Tarihine Dair Bir Çalışma) adlı kitabını okumalarını isterdim. Genel tarih okumaları da elbette siyasetçileri zenginleştirir ve bakış açılarını genişletir.

Tarih okumaları en basitinden, dünyanın kimseye kalmadığını hatırlatacaktır.

Hükümdarlara nasihatler içeren geniş bir siyasi tavsiye külliyatı vardır. Nizâmülmülk de Thomas Hobbes da bu literatürün parçası. Bu eserlerde doğal olarak adalet vurgusu bulunur. Ayrıca strateji ve liderlik konularıyla ilgili olarak 17. Yüzyıl’da, Japonya’da, Miyamoto Musaşi’nin yazdığı Beş Çember Kitabı, siyasileri ilgilendirebilir.

Son zamanlarda bir kitaptan öğrendiğin en ilginç şey nedir?

Sanjay Subrahmanyam’ın Empires Between Islam and Christianity isimli kitabından öğrendiğim bir şeyi anlatacağım. Rivayete göre, Hindistan’ın Orissa eyaletinde bulunan iki babun, hırsızlık yapanların isimlerinin yazılı olduğu kağıtları, masumlarınkinden ayırt ederek suçluları ifşa edebiliyormuş. Hatta Orissa Valisi Bekir Han, bu özellikleri nedeniyle babunları İmparator Cihangir’e hediye olarak göndermiş. Maymunlar daha ulaşmadan İmparator ölmüş. Yerine geçen oğlu Şah Cihan ise babasının ölümüyle ilgileri olabileceğinden şüphelenip maymunları kabul etmemiş.

Sanjay Subrahmanyan bu son çalışmasının bir bölümünü, eski tabiriyle ‘’acayip ve garaip’’ olarak adlandırılan doğaüstü hadiselere ve canavarlara dair rivayetlerin kültürlerarası iletişimin bir parçası olarak incelenmesine ayırıyor. Acayip ve garaip literatüründe Hindistan, özellikle olağanüstülüklerin diyarı olarak öne çıkıyor. Hem acayipliklerin kendileri ilginç hem de kitapta anlatılan hikâyelerin Doğu ile Batı, Hindu-Müslüman-Hristiyan kültürler arasında nasıl bağlandıkları konusu… Bu konuda önemli bir külliyat var. Subrahmanyam, canavar anlatılarının, varsayılanın ötesinde, sadece ‘’öteki’’ kültürlerin uyandırdığı kaygı ve korkuların toplumlara yansımasından ibaret olmadığını, pek çok hikâyenin tercümeler ve etkileşimle kültürlerarası seyahat ederek geçişkenlik gösterdiğini vurguluyor. Hem ‘’acayip ve garaip’’ anlatıları hem de uzak diyarların acayipliklerinin beklenmedik şekillerde birbiriyle bağlantılı olmaları hali, son zamanlarda okuduğum en ilginç konular arasında.

Çocukken okudukların içinde, sende en çok iz bırakan hangi kitap oldu? Unutamadığın bir karakter var mı?

avdarHuckleberry Finn’in Maceraları. Huck, en havalı, en özendiğim tarzda karakterdi. Neden bilmiyorum; belki de tam bir apartman çocuğu olduğum içindir. Tom Sawyer’ın da parçası olduğu bu ikilinin yaşadığı maceralar bende iz bıraktı. Bir yandan Amerikan kırsalındaki özgürlük, bir yandan atlattıkları tehlikeler, aşmak zorunda oldukları önyargılar, bana çok hitap etmişti.

Natalie Babbitt’in Tuck Everlasting‘i (Ölümsüz Aile diye çevrildi), çocuk halimle beni ölüm ve ölümsüzlük üzerine düşündürtmüştü.

Bir manzum okuma yarışmasında J.D. Salinger’ın Çavdar Tarlasında Çocuklar romanından parçalar okumuştum. Bu yarışmaya o kadar zevk alarak hazırlandım ve başkahramanı Holden Caulfield’e ses verirken o kadar kendimi kaptırdım ki zihnimde Holden’la özdeşleştiğimi hatırlıyorum… Ergenlik uyumsuzluğu, kaybolmuşluğu, alıp başını gitmek, bir de bana o zaman yabancı gelen ‘’New Yorklu olmak’’; hepsi bir arada bana Holden’ı çok sevdirtmişti.

Seni o yarışmada izlemiş olmayı isterdim, İklil! Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın benim hayatımda da önemli bir yeri var. Düşünüyorum da hayatın önemli yol ayrımlarında dönüp dönüp okumuşum. Senin hayatını etkileyen, seni dönüştüren bir kitap oldu mu?

eddieYaratıcı insanların, özellikle müzisyenlerin otobiyografi ya da biyografilerini okumak vazgeçilmez bir alışkanlığım. Yaratıcılık, önü alınamaz bir ivmeyle bu insanları kontrolü altına alarak muazzam engelleri aşmalarını sağlamış. Bu hikâyeler beni her zaman sürüklüyor. Kieth Richards (Life), Rupert Everett (Red Carpets and Other Banana Skins), Eddie Izzard (Believe Me) ve Alan Cumming (Not My Father’s Son) gibi sanatçıların hayatlarına dair kitapları okurken, güncel siyasi konulardan uzaklaşarak eğlenceli bir mola vermiş oluyorum. Kendimi hiç karşılaşmayacağım ama çok da tanımak istediğim bir insanın hayatına girip çıkmış gibi hissediyorum. Mesela Anthony Bourdain’in yıllar önce okuduğum Mutfak Sırları kitabı sayesinde Auguste Escoffier, Grant Achatz, Marco Pierre White gibi şeflerin hayat hikâyelerine merak sardım. Biyografiler, Osmanlı yemek kültürüne olan ilgimle de bağdaştı ve beni zenginleştirdi. Bu anlamda Bourdain’in zevkle okuduğum popüler kitabının, sonuçta akademik ilgi alanıma da katkısı olduğunu söyleyebilirim.

Akademik ilgi alanı demişken sormak istiyorum: Bozahaneler hakkında bir çalışman var. Bundan söz eder misin?

Osmanlı yeme-içme kültürü alanında çalışmam, 15. Yüzyıl Bursa bozahaneleri üzerine topladığım verilerle şekillendi. Boza, erken modern dönemde, pek çok toplumda eş zamanlı bir şekilde yaygınlaşan keyif verici maddeler arasında sayılıyor. Daha doğrusu tatlı ve ekşi boza, alkol içeriğine göre, Osmanlı toplumunda adeta iki ayrı içecek gibi muamele görüyor. Tabii keyif vericiler konusunda en çok dikkat çeken, bozadan daha sonra ve çok daha büyük ölçüde yaygınlaşan kahvenin yeri ayrı. Yine de boza ve bozahanelerin, kamusal mekânlar olarak öne çıktıkları anlaşılıyor. Boza demişken, elbette Orhan Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık‘ını zikretmeden geçemeyeceğim.

Şu sıralar hangi kitabı okuyorsun? İzlenimlerin neler?

Thomas R. Trautmann’ın Elephants and Kings: An Environmental History (Filler ve Krallar: Bir Çevre Tarihi) adlı kitabını okuyorum. Tarihte, Hindistan’da kullanılan savaş filleri üzerine yapılmış bir araştırma. Orman fillerinin ehlileştirilmesi sürecini, çevre tarihi perspektifinden, hükümdarlık ve savaş kültürü bağlamlarında yorumluyor. Yazarın iddiası, başka kültürlerde de görülen ehlileştirilmiş fillerin Hindistan –ve Hindistan’dan ilham alan diğer Güneydoğu Asya krallıkları- özelinde, savaş ve hükümdarlıkla özdeşleşen özel bir yönü olduğu. Savaş fillerinin kullanımının başlangıcı, yaygınlaşması ve sona ermesini, ormanların kesilmesinden satranç oyununa uzanan geniş bir yelpazede değerlendiriyor kitap. Okurken beni başka diyarlara, bambaşka zamanlara götürüyor.

Akademik ilgi alanım dışında, dönüşümlü okuduğum üç kitap var. Biri White Stripes’tan müzisyen Jack White’ın biyografisi. Röportajlardan derleme bir kitap ama merak ettiğim, derinlik sahibi, çok yönlü bir karakter olan White hakkında öğretici oldu. Diğeri, Bob Dylan şiirleri ve şarkı sözlerinin toplandığı bir antoloji; Bob Dylan Lyrics. Bu iki kitap birbirini besliyor diyebilirim. White’ın biyografisinden Detroit ve Nashville gibi müzik merkezlerine dair bilgi ediniyorum. Antolojiden de buralarda ünlenen müzisyenlere ilham olmuş Dylan’ın beste ve güftelerini tekrar gözden geçiriyorum. Aslında benim için bir anlamda ‘’Dünya Bir Plak’’! Bu tarz okumalar da müzik dünyasını bir nebze olsun hayalimde canlandırmamı mümkün kılıyor.

Ayrıca küçük oğlumla eşzamanlı kitap okumayı çok seviyoruz. Şimdilerde Harry Potter ve Azkaban Tutsağı‘nı okuyoruz. Her ikimiz de kitabı bitirince birlikte filmini izleyeceğiz.

Oğluna / çocuklara tarih sevdirmek için ne okumalarını önerirsin?

ocuklarAsteriks çok iyi oluyor o konuda. Hem esprili, hem karakterler sevimli, hem de tarih terminolojisine giriş niteliğinde kurmaca da olsa Latince sözcük türetmeyi oyunlaştırıyor. Christer Öhman’ın yazdığı Çocuklar İçin Dünya Tarihi de çocuklarda tarih merakı uyandırma konusunda tavsiye edebileceğim kaynaklardan. Çocukların tarihsel arka plana sahip bilgisayar oyunlarıyla ilgilenmeleri de yine tarihe olan ilgilerini arttırabiliyor.

Aynı şey büyükler için de geçerli. Bir Game of Thrones olgusu geldi geçti. Onu da burada anmadan edemem.

Bir tarihçi gözünden Game of Thrones’u değerlendirir misin? Tarihsel entertainment sevenleri hangi yönleriyle mutlu etti sence?

Özenle uyarlanmış bir senaryo, karmaşık karakterler, gerçek lokasyonlarda ve çetin iklim şartlarında kurulan setler, isabetli rol dağıtımı, kaliteli oyunculuk, kostüm, montaj, teknolojik unsurların gerçeküstü olayları canlandırmadaki işlevselliği derken Game of Thrones’un kaliteli bir yapım olduğunu düşünüyorum. Tüm bu başarı unsurları, fevkalade sürükleyici olayların cereyan ettiği fantastik bir Ortaçağ dünyasında bir araya geliyor. Dolayısıyla izleyicinin damağında kalan lezzet de bir Ortaçağ tahayyülü. İzleyici tarafından gerçek, belgesel tadında bir canlandırması gibi algılandığını gözlemledim. Bazı akademisyenler ve aralarında Cemal Kafadar’ın da bulunduğu tarihçiler de çeşitli bakış açılarından benzer gözlemlerde bulunarak dikkatimi bu konuya çektiler. Örneğin ülkemizde ve başka memleketlerde kimi üniversite öğrencileri arasında Game of Thrones‘u izlemenin, Ortaçağ’ı anlamak için şart ve yeterli olduğuna dair bir kanaat oluştu. Dizinin, özellikle adalet, merhamet, sadakat, liyakat, biat gibi insanın bam teline dokunan konularla beni ve izleyicileri cezbettiğinin farkındayım. Öte yandan kurmaca yönünün unutulmaması gerektiğini düşünüyorum.

Kitaplarla başladık, kitaplarla bitirelim. Osmanlı ve Türkiye tarihi üzerine yazanlar içinde en çok kimi okumayı seviyorsun?

kafadarCemal Kafadar’ın Metis’ten çıkan kitaplarının hepsini tavsiye ederim: Kim Var İmiş Biz Burada Yoğiken, Kendine Ait Bir Roma, İki Cihan Âresinde. Cemal Kafadar bu kitaplarda, millet, vatan, aidiyet, Osmanlılık, yerellik gibi konuları önyargıları sarsarak ele alıyor.

Teşekkür ederim, İklil. Her zamanki gibi, seninle konuşmak bir zevkti.

http://www.ozyegin.edu.tr/tr/akademik-kadro/iklilselcuk

http://www.ozyegin.academia.edu/IklilSelcuk

http://www.scholar.google.com/citations?hl=en&user=-_yAYJcAAAAJ